Salı, Haziran 20, 2006

Müşteriyi Bilen Biliyor

Önce şu yazıyı bir okuyalım:

"İsveçli mobilya firmasıyla (IKEA) ilgili bir belgesel seyretmiştim.
Firmanın kuruluş hikâyesinin, ilklerinin, özelliklerinin, çalışma prensiplerinin anlatıldığı uzunca bir belgesel.
Geçen sene bu firma Türkiye’de de mağaza açtı.
Belgeselde patronun hâlâ 16 yaşında arabaya bindiği, depoloma sistemlerinde kullanılan ileri teknik vs... hiçbiri ilgimi çekmedi.
Beni şaşırtan çalıştırdıkları tasarımcı sayısı ve bu tasarımcıların çalışma prensipleri oldu.
Adamların 600’e yakın dizaynırı varmış.
Eğer bir dizaynırdan filan ülkede satmak için, bir ürün tasarımı talep ediliyorsa..O tasarımcı gidip o ülkede o ürünü kullanacak olanlarla bir müddet yaşıyormuş.
Mesela; Küçük evler için oturma grubu veya kanepe tasarlayacak..Gidip bir oda bir salon evlerde yaşayan insanlarla günler geçiriyorlar.
İhtiyaç ne, oradaki insanların hayali ne, nasıl bir ürün onları mutlu eder, nasıl olursa daha kullanışlı olur, kullandıklarından şikayetleri ne..
Bunları anlayıp sonra onlar için ürün tasarlıyorlar. Tasarlanan ürünün belli bir prosedürden sonra imalatına karar veriliyor.
Bizde de yüzlerce mobilya atölyesi, fabrikası var.
Bir iki istisna dışında fark etmişsinizdir, hepsi birbirini taklit ürünler yapar..
Daha maliyet kaygısını aşıp estetik ve fonksiyonellik aşamasına gelemedik.
Bir yabancı katalog bulunur, kopya edilir..Herkes bir yerini biraz değiştirerek yapar.
Bunu kim kullanacak, kullanan nereden geldi, ne kadar şehirli, ne tip evde oturuyor..
Dert edilmez..
....
Bizde şu kadar yıldır apartman yapılır.
Kullanan insanların alışkanlıkları, yetişme ve yaşama şartları dikkate alınmaz.
Anadolu’dan gelen Türk ailesi banyoyu nasıl kullanır, salonu nasıl kullanır, balkonu ne yapar.. hesap edilmez.
Hemen her apartmanın iki tane balkonu vardır ve hemen her apartmanda balkonlardan en az biri kapatılmıştır.
Niye? Balkonu diğer ülkelerdeki insanlar gibi kullanma alışkanlığımız yoktur.
Bir evde 30 tane balkon olsa 30’unu da kapatır bizim insanımız..O zaman bu alışkanlığa göre bir daire tasarlayın..İnsanları kendi yaptığınız binaya uymaya zorlayıncaya kadar..Siz insanların arzusuna göre iş yapın.
Türk ailesinin ekseriyeti evine ayakkabısız girer.
Bunları aşağılamak, horlamak yerine..buna göre daire tasarlayın..Köyündeki avluya benzer bir yer olsun..Orada çıkarsın ayakkabısını..
Biri bir değişiklik yapsın..avluyla diğer yerler arasında kot farkı oluştursun.
Adam gömme dolaba alışmışsa..Ona göre tasarım yaptırın..Adam sedirle mutlu oluyorsa ona göre ürünler geliştirin.. ama şark odası adı altında yapılan işlerdeki gibi eğreti ve göstermelik olmasın. Fonksiyonel olsun.
Zaten apartman, insan fıtratına çok uygun değil. Bunun üstüne bir de Batı’dakileri bire bir taşıyarak niye eziyet ediyoruz insanlara.. Veya ne zaman bizim insanımız için özel ürünler tasarlama aşamasına geleceğiz?"

Bu yazı Ahmet Sağırlı'nın "Not Defteri" başlıklı köşesinde 20.06.2006 tarihinde yayınlandı.
Yazıyı okur okumaz, içimden, "bunu Müşteri Bilimi ile ilgilenen ve kendilerine Pazarlamacı denilen insanlara da ulaştırsam iyi olur" düşüncesi geçti. İşte şimdi duyuruyorum.
Müşteriyi bilen biliyor. Aklı başında, düşünmesini bilen insanlar, müşteri gerçeğini doğal olarak farkediyorlar ve ona saygı duymayı, onu dinlemeyi, onu araştırmayı öneriyorlar.
Darısı kendilerine pazarlamacı adını veren insanlarımızın başına...